top of page

KENDİ SOFRALARIMIZI UNUTTUK: ANADOLU MUTFAĞINA YABANCILAŞTIK


ree

Anadolu’da yaşıyoruz ama Anadolu’yu tanımıyoruz.

Ne müziğini, ne el sanatlarını, ne de asıl ruhunu yansıtan mutfağını gerçekten biliyoruz.

Batı mutfağına duyduğumuz ilgiyi kendi yerel lezzetlerimize göstermiyoruz.

Kendi soframıza yabancı olduk.


Bir zamanlar doğayla uyumlu olan mevsimsel beslenme kültürümüz unutuldu.

Bulgur, fakir yemeği sayıldı;

köy ekmeği küçümsendi;

yerel üretici tarım kotalarıyla ezildi.

Kendine yeten ülke, tarım ürünleri ithal eden ülkeye dönüştü.


Amerika obeziteyle savaşırken, biz fast food zincirleriyle kuşatıldık.

Kuşluk “brunch” oldu,

pirohi “raviyoli” diye menülere girdi,

akıtma “krep” diye sunuldu,

Leylek Giliği “pancake” adını aldı,

Kayseri’nin Şebit Yağlaması ise “lazanya” olarak tanıtıldı.


Yüzyıllardır var olan kimliğimiz, yemeklerimizle birlikte eriyor.

İki yüzü aşkın peynir çeşidimiz unutuldu, raflar yabancı markalarla doldu.

İsli et, pastırma, sucuk yerini salam, sosis ve parizere bıraktı.


“Ev danasından öküz olmazmış” derler ya; mutfağımızın bugünkü halini anlatmak için bundan daha doğru bir söz olamaz.

Türk şefler yabancı mutfaklarda parlamaya çalıştı,

yazarlar entelektüel görünmek için Fransız mutfağını yazdı,

bizim mutfağımız ise sessizce arka plana itildi.


Ama artık rüzgar tersine dönüyor.

Anadolu mutfağı yeniden fark edilmeye başladı.

Binlerce yıllık birikim, sofralarımıza geri dönüyor.

Bugün “halk yemeği” diye küçümsenen lezzetler, artık lüks sofraların baş tacı.


Yaklaşık 30 yıldır bu mücadeleyi veriyorum.

Bir zamanlar kimsenin adını bile duymadığı Gelecoş, Tırşik, Pırtıke, Lebeniye, Oruk gibi yemekler

bugün merakla soruluyor.

Bu toprakların bereketini, kendi mutfağımızı yeniden sahiplenme zamanı.


💬 Yorumlara en sevdiğiniz yöresel yemeği yazın.

Belki de birlikte unuttuğumuz tatları hatırlarız.


Kayhan Özen

 
 
 

Yorumlar


bottom of page